[Bölüm 1][Bölüm 2][Bölüm 3][Bölüm 4][Ana Sayfa ][Yazılar

Tampliyelerin Öyküsü - 5

Bu değerli yazı Thamos'un bir süre önce kapanan son derece bilgilendirici sitesi Ezoterika'da bulunmaktaydı. Onu arşivleyen bir okurumuz tarafından sitemize gönderilmiştir, resimleri hermetics.org'un katkısıdır.     


Tampliye Tarikatının Mirası...... 

Derleyen: Thamos (Geometri)

 

Bu yazı büyük ölçüde Underground Streams sitesinden alınmıştır.


 

KONUYLA İLGİLİ DİĞER YAZILAR:

Tapınakçılar

Tampliyelerin Öyküsü - Bölüm 1

Bölüm 2 , Bölüm 3

Bölüm 4-, Bölüm 5

 

VİDEO (İngilizce):

The Knights Templars

 

KİTAPLAR

Ezoterik - Batıni Doktrinler Tarihi - Cihangir Gener 

Gizli Örgütler - Signier, Thomazo 

Tapınakçılar 

Tapınak Şövalyeleri - Piers Paul Read

Tapınak Şövalyelerinin Tarihi - M.Barber

Savaşçı Keşişler Tarikatı Tapınak Şövalyeleri -Baigent, Leigh & Lincoln

Tapınak Şövalyelerinin Gizli Tarih - Picknet & Prince

Kutsal Kan Kutsal Kase-Tapınak Şövalyeleri 2 - Baigent 

Mesihin Mirası-Tapınak Şövalyeleri 3 - Michael Baigent    

Tapınak Şovalyeleri - Musatafa Karaca 

Bir Ortaçağ Mafyası: Tapınakçılar-Enis Tezcan

Vatikan Ve Tapınak Şovalyeleri - Aytunç Altındal  
 

Tampliye Mirası

(1) Afrikanın Derinlikleri

"1145 Yılında, alman piskopos Otto von FreiSign, Chronicon adlı tarihinde, çok şaşırtıcı bir yazışmadan söz eder. Papa, o güne dek varlığı hiç bilinmeyen, Hindistan'ın Hıristiyan hükümdarından bir mektup almıştır. Bu kral, mektubunda, "Cennet Irmağı"nın kendi ülkesinde bulunduğunu bildirmektedir. Mektup, aslında Suriye'nin Akdeniz kıyısında bulunan Gebal kentinin piskoposu aracılığıyla Roma'ya kadar ulaştırılmıştır. Hıristiyan hükümdarın adı "Yaşlı John" (Yuhanna) ya da aynı zamanda bir rahip olduğu da ileri sürüldüğü için "Vaiz John" olarak geçer. Dediklerine göre, bebek İsa'yı ziyaret eden Magi'lerden birinin soyundan gelmektedir. İran'ın tüm Müslüman hükümdarlarına boyun eğdirmiş, Dünyanın diğer ucunda, gelişen bir Hıristiyan krallığı kurmuştur."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

 

"Vaazcı Yuhanna" aslında, Havari Yuhanna'nın yozlaştırılmasından başka bir şey değildir. İncil'de bile, Yuhanna'nın hiç bir zaman ölmeyeceği söylentilerinin çıktığı ama bunun doğru olamayacağı yazılıdır. Avrupa'nın Müslüman tehdidiyle yüz yüze geldiği dönemlerde, Bizans tahtına çıkan bir çok imparatorun adı Batıda Yuhanna diye geçer. Bu sadece, yardım umutlarının bir söylenti sayesinde pompalanmasını ifade etmektedir".

Steve Sharper

 

"Piskopos Otto'nun Vaazcı John'un varlığını ve ülkesinde bulunan Cennet Irmağını açıklamasının üzerinden pek fazla zaman geçmeden, Papa resmi bir bildiri ile Haçlı Seferlerinin yinelenmesi çağrısında bulundu. İki yıl içinde, 1147'de, Alman İmparatoru Conrad, diğer derebeyleri ve bir çok soylu ile birlikte İkinci Haçlı Seferini başlattı.

Haçlıların talihlerinin yükselip alçalmasına uygun olarak, Avrupa'da zaman zaman Vaazcı John hakkında söylentiler belirip kayboluyordu. O dönemin tarihçilerine göre, 1165 yılında, Vaazcı John Bizans İmparatoru, Kutsal Roma İmparatoru ve diğer krallara gönderdiği yeni bir mektupla, pek yakında, orduları ile Kutsal Topraklara ulaşacağını haber veriyordu. Ülkesini yine pek şatafatlı bir tarzda anlatıyor, bu kez sadece Cennet Irmağının değil, aynı zamanda Cennetin Kapılarının da ülkesinde bulunduğundan söz ediyordu."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

 

"Eğer gerçekten büyük gücümün nereden kaynaklandığını merak ediyorsanız, o takdirde kuşkusuz olarak inanın ki, ben Vaazcı John...Gök yüzünün altında yaşayan tüm yaratıklardan daha varlıklı, daha bilge ve daha kuvvetliyim. Yetmiş iki kral bana haraç ödemekte. Yürekten dinine bağlı bir Hıristiyan'ım ve ülkemdeki dindaşlarımı her an korumaktayım...Büyük bir ordu ile gelip, Tanrının mezarını ziyaret etmeye yemin ettim...İsa'nın haçının düşmanlarına da savaş açacağım ve onları acımasızca cezalandıracağım.

Görkemim üç Hindistan'ı tümüyle kaplıyor ve hatta, St. Thomas'ın mezarının bulunduğu uzak Hindistan'a bile yayılıyor. Çölleri aşıyor ve güneşin doğduğu yere, Babil Kulesinin yakınındaki ıssız Babil vadisine kadar uzanıyor..."

Bizans İmparatoru Manuel Comnenus'a gönderilen mektup (1165)

 

"Vaazcı John neredeydi ? St. Thomas'ın mezarından söz etmesi Hindistan'ı işaret ediyordu. Ancak, orta çağın coğrafya kavramları öylesine geriydi ki, Hindistan Nil nehri yakınlarında sanılıyordu. Bu nedenle, 1177 yılında Papanın Vaazcı John'a yazdığı mektup Habeşistan'a doğru yola çıkıyordu."

Mysteries of the Past

 

"Kardeşi Lalibela tarafından tahttan indirilene kadar Habeşistan hükümdarı olan Harbay'ın efsanevî Vaazcı John olabileceği sanılıyor."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

 

"Vaazcı John'un mektubunda, kendisine karşı kardeşi ile iş birliği yapan Tampliyeler hakkında bile bir uyarı vardı:

"Sizin soyunuzdan gelen, sizin maiyetinizde bulunan bazı Fransızlar Sarasenler (Müslümanlar) ile iş birliği yapıyorlar. Size yardım edeceklerine inanıp, onlara güveniyorsunuz ama onlar sahtekâr ve hilebazlar...Cesur olun ve dua edin...Sahtekâr Tampliyeler'i öldürmeyi ihmal etmeyin."

Vaazcı John'un çeşitli krallara gönderdiği mektup (1165)

 

"Wolfram von Eschenback Parzival'de, Grail'i arayanlardan birinin, Rohas'ın ötesine, Afrika'nın derinliklerine yaptığı yolculuğu anlatır. Rohas, Habeşistan'ın en uzak bölgelerinde bir kenttir. 1185 Yılında, Lalibela zaferle girdiği Rohas'ın adını değiştirir, kendi adını verir yeni başkentine...Lalibela, ülkesine geri dönmeden önce, yıllarını Kudüs'te Tampliyeler'le birlikte geçirmiştir. Tampliyeler'in, kayıp Ahit Sandığını gizlediğine inanılan Habeşistan'dan gelen bir soyluya ilgi göstermelerinin nedeni aşikârdır".

Graham Hancock, The Sign and the Seal

 

"Habeşistan ile Hıristiyan Avrupa arasındaki ilişkiler bir sonraki yüzyılda da devam etmiştir:

"Kurtuluşumuzun 1306. yılında, Habeşistan İmparatoru Wedem Araad, Avignon'da bulunan Papa V. Clement'a otuz kişiden oluşan bir heyet gönderdi."

Giovanni da Carignano (Cenova'lı bir haritacı)

 

"Habeşistan'da kayalara oyulmuş on bir kilise, Afrika'nın en gelişmiş mimarî yapılarıdır (UNESCO tarafından Dünyanın Harikaları arasında gösterilmişlerdir)...Kiliseler, inşa edilmelerinin üzerinden sekiz yüz yıl geçmiş olmasına rağmen, bu gün de ibadete açıktır. Bu kiliselerin özellikle belirtilmesi gereken nitelikleri, alışılmış yöntemlerle inşa edilmek yerine, doğrudan kırmızı volkanik kayalara oyulmuş olmalarıdır. Bu nedenle, sadece boyut olarak değil, işçilik ve kavrayış açısından da, insanüstü bir görünümleri vardır.

"...Gerçek niteliklerini anlayabilmek için çok çaba sarf edilmiştir: bazıları derin hendeklerde bulunurken, diğerleri kocaman mağaraların içindedir. Tüm kiliseleri bir birine bağlayan, karmaşık ve hayret verici, bir tüneller, geçitler, galeriler, mezarlardan oluşan bir lâbirent ağı vardır. Ebedi görevlerini yerine getiren rahiplerin uzak ayak sesleri ile yankılanan, loş ve nemli, yosun tutmuş serin duvarları ile bir yer altı dünyası."

"St. Mary kaya kilisesinin tavanında, Davut Yıldızının içine çizilmiş stilize bir haç resmi bulunmaktadır. Bir Hıristiyan mabedi için oldukça şaşırtıcı bir süslemedir bu, ancak Tampliyeler'in en önem verdikleri simgelerden biridir Davut Yıldızı. Bu çizimin altında, kumaş kaplı bir sütun vardır. Rahipler, bu sütunun Lalibela'nın bizzat kendisi tarafından oyulduğunu ve kaya kiliselerinin mimarî gizlerinin içinde saklı olduğunu söylerler."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

(2) Portekiz: İsa'nın Şövalyeleri

"Portekiz'de, Tampliyeler kısa süren bir soruşturmadan sonra aklandılar ve yalnızca adlarını "İsa'nın Şövalyeleri" şeklinde değiştirerek, varlıklarını 16. yüzyıla kadar sürdürdüler. Denizcilik alanındaki keşifleri tarihe geçti: Vasco de Gama bir İsa şövalyesiydi, Denizci Prens Henry ise (Dom Enrique) tarikatın Büyük Üstadıydı. Gemilerinde hala Tampliyeler'in kızıl haçı ile desenli yelkenleri kullanıyorlardı. Colomb'un Yeni Dünyayı keşfetmek üzere Atlantik'i aşan üç gemisinde de Tampliye haçları dalgalanıyordu. Zaten Colomb, tarikatın Büyük Üstadının kızıyla evliydi ve kayınpederinin haritalarına ve evraklarına bakma fırsatını bulmuştu."

Baigent & Leigh, The Temple and the Lodge

 

"...Hakkında geçerli bilgi sahibi olunabilen en önemli ve önde gelen kişi Denizci Prens Henry'dir (Dom Enrique). Tarikatın Büyük Üstadı olan Henry, yaşam öyküsünü kaleme alan Zurara'ya göre, "güçlü duyum ve keskin zekâ sahibi, önemli ve yüce eylemleri başarmak için olağanüstü ihtiraslı bir kişilikti".

"1394 Yılında dünyaya gelen Henry, 1415 yılından itibaren etken olarak denizcilikle uğraşmaya başlamıştı. En büyük ihtirası, kendisinin açıkça itiraf ettiği gibi, Vaazcı John'un ülkesine denizden ulaşabilmekti. Dönemin tarihçileri kadar modern tarihçiler de, yaşamının büyük bölümünü bu amacın ardında geçirdiğinde hemfikirdirler."

"Kendini kozmografi, matematik, astroloji araştırmalarına adamıştı. Çevresi devamlı olarak, gök bilimciler ve Yahudi bilim adamlarıyla doluydu."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

 

"Portekiz'de, İsa'nın Şövalyeleri örgütünün Büyük Üstadı Dom Enrique, "Denizci Prens Enrique" olarak adını duyurdu. En modern denizcilik tekniklerini kullanıyor, maiyetinde coğrafyacılar, gemi yapımcıları, dil uzmanları, Yahudi haritacılar ve Arap kaptanlar bulunduruyordu. Ekip çalışması ile harita yapımı ve denizcilik aygıtlarının, özellikle pusula ve usturlabın geliştirilmesi konusunda çaba harcıyorlardı. Madem Müslümanlar İspanya'yı ele geçirmişlerdi, öyleyse Hıristiyanlar da, Afrika'yı ve sonra da Asya'yı ele geçirmeliydiler. 1425 Yılına gelinceye kadar, örgüt Madeira ve Kanarya adalarını almıştı bile. 1445 Yılında Azorları elde ettiler. Batı Afrika kıyılarının sistemli araştırması 1434 yılında başlatıldı. O çağın en hızlı gemileri olan yeni karaveller tüm bunları olası kılmıştı."

"Enrique'nin yaptığı yolculuklar hakkında bilgimiz pek sınırlıdır. Bunun nedeni, gerçeklerin, tarihi olguların, seyir defterlerinin, haritaların, talimatnamelerin ve tüm raporların örgüt tarafından uygulanan bir gizlilik ilkesinin arkasında kalmış olmasıdır."

Edgar Prestage, The Portugese Pioneers

 

"Gerçekten de, Enrique'nin zamanında gizliliğe olan bağlılık o denli fazlaydı ki, yapılan çeşitli keşif gezilerinin sonuçları hakkında bilgi açıklamanın cezası ölümdü. Buna rağmen, yine de, Prensin asıl saplantısının Habeşistan'la doğrudan ilişki kurmak olduğu öğrenilmişti. Bunu ancak, Afrika kıtasının etrafını dolaşarak başarabileceğini de anlamıştı, zira Akdeniz'den Mısır'a geçip, oradan da Kızıl Denize açılma çözümü Müslümanların o bölgedeki egemenliği nedeniyle geçersiz duruma gelmişti. Her olasılık göze alınarak, yine de, Batı Afrika kıyılarını keşfe çıkan denizcilere, Vaazcı John'un ülkesine karadan ulaşacak daha kısa bir yolu araştırmaları da tembih edilmişti."

"Enrique'nin yaşamının son yıllarına ait, bazı gizli arşivler ancak yirminci yüzyılda açığa çıkartılabildi. Bu belgeler arasında, Vaazcı John'un bir elçisinin Enrique'nin ölümünden sekiz yıl öncesinde, Lizbon'a geldiğini gösteren bir belge bu arşivlerin arasında bulundu. Bu ziyaretin amacı ve görüşmelerin konusu bilinmiyor. Ancak, bu ziyaretten tam iki yıl sonra, Portekiz kralı V. Alfonso'nun, Habeşistan'ın ruhanî yönetimini İsa'nın Şövalyeleri örgütüne devrettiğini açıklaması bir rastlantı olamaz."

"1487 Yılında, aynı zamanda İsa'nın Şövalyeleri tarikatının Büyük Üstadı olan, o dönemin Portekiz kralı II. John, yardımcılarından Pedro de Covilhan'ı, Akdeniz, Mısır, Kızıl Deniz yolu ile Vaazcı John'a elçi olarak gönderdi. Bir tüccar kimliğine bürünen Covilhan, İskenderiye ve Kahire'den geçerek, Suakin'den bir küçük Arap gemisiyle Aden'e ulaşmayı başardı. Ancak orada, çeşitli engellere takılarak uzun zaman harcamak zorunda kaldı. Ancak 1497 yılında, Habeşistan'a varabildi. İmparator sarayında, önce coşku ile karşılandı fakat, sonra nedeni bilinemeyen bir tatsızlık sonucunda bir tür oda hapsine tâbi tutuldu (Covilhan'ın asıl becerisinin casusluk olduğu biliniyor; daha önce İspanya'da da casus olarak görev yapmıştı).

"1497 Yılında, yine İsa'nın Şövalyelerinden bir denizci, Vasco de Gama Hindistan'a yaptığı keşif gezisinin büyük kısmını Doğu Afrika kıyılarını araştırmaya ayırmıştı. Mozambik'te demir attığı zaman, Vaazcı John'un ülkesinin, çok yakında, kıtanın içlerine doğru biraz kuzeyde bulunduğunu öğrenince, sevinçten ağladığı biliniyor."

"Vaazcı John'un sarayına ulaşabilen ilk resmi Portekiz elçilik heyeti Masawa limanında karaya ayak bastığında yıl 1520 olmuştur. Sekiz ay süren bir kara yolculuğu sonucunda, başkente ulaştıklarında, tahtta 1508 yılından beri oturan kral Lebna Dengel tarafından karşılanırlar."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

 

"Büyük sevinçle İmparator Vaazcı John'un kulübelerini ve çadırlarını gördük"

Portekiz Heyeti (20 Ekim 1520)

 

"Çadırdan sarayın tam merkezinde, kırmızı döşeli bir bölmede, aslan derisinden giysileri olan savaşçılar tarafından korunan Habeşistan İmparatorunun karşısına çıktılar. Nihayet, aradıklarına ulaşan Portekizliler, ne imparatorun ne de maiyetindekilerin Vaazcı John'dan hiç haberlerinin olmadığını öğrendiler."

Mysteries of the Past

 

(3) İspanya: "Viva la Muerte"

"İspanya'da, Calatrava, Alcantara ve Santiago'da bulunan Tampliyeler Reconquista'nın (İspanya'nın Müslümanların elinden geri alınması) vurucu gücünü oluşturuyorlardı. Hıristiyan ilerleyişini güçlendiren, Granada ve Cordoba'daki İslâm uygarlığını yok eden onlardı. Hıristiyan halk, Arap akıncıların korkusundan, geniş yaylalara yerleşememişti. Sadece, Tampliyeler'e bağlı çiftliklerde koyun ve sığır sürüleri otlatılabiliyordu. Orta Çağın sonlarına dek, Kastilya yönetimini ele geçirmek isteyen politikacılar Tampliyeler'in gücünü arkalarına almak istediler. İslâma karşı sürdürülen beş yüz yıllık savaşın en yetkin silâhlı gücü onlardı. Ancak, sonları Fransa'da yaşanan örnekten farklı olmadı".

"Tampliyeler'in ortadan kaldırılması ile, İspanyol kardeşler isimlerini "İsa'nın Şövalyeleri" ve "Montesa Kardeşleri" şeklinde değiştirerek varlıklarını sürdürmeyi başardılar. Aslında, bu tarikatlar hakkında etraflıca bilgi sahibi olmadan, İspanya tarihinin büyük bölümünü anlayabilmek olası değildir. Bu tarikatlar Reconquista olgusunun ta kendisidir ve Tercio Extrajero'nun "Viva la Muerte!" (Yaşasın Ölüm) sloganında anlamını bulan İspanyol askeri geleneğinin kurucularıdır. Bu askeri gelenek, müthiş bir kıyıcılıkla, inanılmaz bir centilmenliği birleştirebilmektedir. İşte bu ruh ve Reconquista'nın askeri teknikleri sayesinde, Aztek ve İnkalar dize getirilip, İspanya İmparatorluğunun temelleri atılmıştır. Diğer taraftan, Portekizli tarikatlar, haçlı ruhunu bir kolonizasyon hareketine dönüştürmeyi başararak, Avrupa'yı tüm dünyaya egemen kılmışlardır."

Desmond Seward, The Monks of War

 

"Tampliye örgütünün dağıtılmasının üzerinden çok zaman geçmeden, açıklaması olanaksız şekilde, Avrupa'nın her tarafında, kesin doğrulukta deniz haritalarının ortaya çıktığı görüldü. Adına "portolan" denilen bu yeni tür haritalar, manastırlarda ve üniversitelerde akademisyenler tarafından etüd edilen "Ptoleme" türü haritalardan çok daha üstündüler. Portolanların çoğunluğu deniz ticareti için pek önemli olan bölgeleri, özellikle Akdeniz'i ve Atlantik okyanusunun kıyılarını göstermekteydiler."

"Portolanların bilinen en eskisi, 1335 tarihini taşıyan, "Opicinis de Canestris" isimli Akdeniz haritasıdır. Bu harita, Philip ve Clement V. tarafından Tampliye örgütünün ortadan kaldırılmasından yaklaşık olarak sadece 20 yıl kadar kısa bir süre sonra, portolanların elden ele dolaşmaya başladığını göstermektedir."

"...Colomb, Palos'tan denize açılırken, bayrak gemisi olan Santa Maria'nın yelkenlerinde Tampliye kocaman bir haçının bulunması bir rastlantı mıdır? Bu yolculuğun sanıldığı gibi, İsabella'nın mücevherleri sayesinde değil de, Yahudileri ve başka sapkın inançlı zengin kişileri bir araya toplayan bir gizli topluluk tarafından finanse edilmiş olması bir rastlantı olabilir mi? Colomb'un 3 Ağustos 1492 günü, tam da Yahudilerin İspanya'yı terk etmeleri gereken son mühletten bir kaç saat önce, demir alması da nasıl bir rastlantı sayılabilir?"

Michael Bradley, Holy Grail Across the Atlantic

 

(3) İngiltere: 1381 Köylü Ayaklanması

"1381 Yılında, İngiltere'de meydana gelen "Köylü Ayaklanması"ndan önceki son bir kaç yıl süresince, aşağı ruhban sınıfından düş kırıklığına uğramış bir grup rahibin, köyleri tek tek dolaşarak, zenginler aleyhine ve kilisenin yozlaşması hakkında vaazlar verdikleri bilinmektedir. Başkaldırının tam öncesinde, son bir kaç ay içinde de, Orta İngiltere bölgesinde bir çok gizli toplantı düzenlenmiştir. Ayaklanma bastırıldıktan sonra, yakalanan asi elebaşıları, Londra'da bulunan büyük bir gizli örgütün ajanları olduklarını itiraf etmişlerdir."

"Bir başka esrarlı olay ise, bu ayaklanmalar süresince, "St. Jean Hospitalye Şövalyeleri Tarikatının" (Malta Şövalyeleri) bir çok gaddarca saldırının hedefi olmalarıdır. Asiler, Hospitalyeler'e ait mülkleri yakıp yağmalamakla yetinmemişler, tarikatın "Büyük Eğitmeni"ni Londra Kulesinden zorla çıkartıp, Canterbury piskoposu ile birlikte idam etmişlerdir. Kesilen kafalar, çılgın kalabalığın sevinç çığlıkları arasında Londra Köprüsüne asılmıştır. Sonradan, yakalanan bir elebaşına isyanın amacı sorulunca, verdiği yanıt:"Hospitalyeler'in yok edilmesi" olmuştur. Unutulmamalıdır ki, İngiltere'deki bu isyandan tam yetmiş yıl önce, Papa V. Clement, Tampliyeler'in tüm varlıklarının Hospitalyelere devredilmesini emretmişti."

"William the Tyler, Köylü Ayaklanmasının tartışılmaz lideri olarak, esrarengiz bir şekilde ortaya çıkıp, İngiltere tarihine bir bomba gibi düştüğünde, tarih 7 Haziran 1381 Cuma günüydü. Tyler, ortaya çıktığı kadar ani bir biçimde tarih sahnesini terk etti; topu topu sekiz gün sonra, yani 15 Haziran 1381 Cumartesi günü, yakalandı ve kafası kesildi. Bilinen bu sekiz günlük süre dışında, Tyler'in yaşamı hakkında hiç bir bilgi yoktur. Adının bile gerçek olmadığı tahmin edilmektedir, zira masonlukta "tyler" deyimi, loca koruyucusu, muhafız anlamını taşımaktadır."

"William the Tyler tarafından boynu vurdurulan Canterbury piskoposunun yerine geçen ve böylece İngiltere'nin dinsel lideri olan piskopos Courtenay, 1382 baharında, yanı ayaklanmadan bir yıl kadar sonra, isyanı körükleyen bir "Lollard" grubunun varlığını ortaya çıkardı. Onları Oxford'dan sürdü ve bu hareketi tümüyle yok etmeye çalıştı. Ancak, Lollardlar yeraltına inerek, yıkıcı faaliyetlerini tüm ülkeye yayılan bir hücre sistemi ile ve gizli toplantılarla sürdürdüler. Her nasılsa, aristokrasinin bazı üyelerinin, özellikle şövalye sınıfının desteğini elde etmeyi de başarmışlardı."

John J. Robinson, Born in Blood

"14. Yüzyıl başlarında, Oxford üniversitesinde bir ilahiyat profesörü olan John Wycliffe, İngiliz Kilisesinin temel sorununun, sadece latince olduğu için, İncil'in ancak ruhban sınıfı ve soylularca okunmasından kaynaklandığını fark etti. Halk genellikle okuma yazma bilmiyordu. Wycliffe, İncil'in İngilizce'ye çevrilmesi halinde, genel okuma yazma oranının da gelişeceğini düşündü. Bunun üzerine, tercüme çalışmalarını gerçekleştirmek için, "Fakir Vaizler Tarikatı" adında bir örgüt oluşturdu. Bu örgüt, çeviri çalışmaları biter bitmez, yeni İncil'i tüm ülkede okuma bilen herkese dağıtabilmek için kolları sıvadı. Sıradan insanlar, ilk kez olarak, İncil'de neler yazılı olduğunu doğrudan öğrenmek fırsatını buldular. Tüm köylüler, köy meydanlarında ve kiliselerinde toplanarak, "Fakir Vaizlerin" İngilizce İncil okumasını dinlediler."

"Wycliffe'in "Fakir Vaizler Tarikatı"na karşı çıkan tutucu kilise üyeleri, onlara "Lollard" (boş gezenler, tembeller) adını takmıştı. Lollardlar'ın sayısı, sadece köylüler arasında değil, esnaf ve soylular arasında da, hızla yükseldi. Öyle ki, bir Lollard karşıtı "rastladığım her iki kişiden biri Lollard" diyerek, bu gelişmeyi dile getirmiştir."

"Lollardlar öyle bir etki uyandırdılar ki, pek geçmeden kilise Wycliffe'in yazılarını yasakladı. Papa, yargılanması için Roma'ya getirilmesini emretti. Oysa, Wycliffe 1384 yılında, Roma'ya hareket etmeden önce kalp krizinden öldü. 1425 Yılında, Wycliffe'in ölümünden tam kırk bir yıl sonra, Roma Kilisesi hala o denli çileden çıkmış haldeydi ki, Wycliffe'in cesedinin mezarından çıkarılıp, yazmış olduğu 200 kadar kitapla birlikte yakılmasını buyurdu."

W. T. Still, New World Order

 

(4) İskoçya; İskoç Muhafızlar

"O dönemde (1307 yılında) İskoçya ile İngiltere arasında savaş vardı. Karışıklıklar nedeniyle, yasal önlemlerin alınıp uygulanmasına fırsat bulunamadı. Böylece, Tampliyeler'i ortadan kaldıran Papalık kararnameleri İskoçya'da asla yürürlüğe konulamadı. Teknik olarak, Tampliye örgütü İskoçya'da varlığını kesintisiz sürdürdü."

"16. Yüz yıl sonunda, Hospitalyeler'in düzenlediği listelerde, İskoçya'da tam 519 adet bağımsız Tampliye mülkünün (Terrae Templariae) varlığı belirtilmiştir."

"Bir çok İngiliz ve bilindiği kadarıyla Fransız Tampliye şövalyesi İskoçya'ya sığındı. 1314 Yılında yapılan Bannockburn muharebesine, Robert Bruce'ün yandaşı olarak, önemli bir Tampliye birliği de katılmıştır. Söylentilere göre (söylentileri destekleyen açık kanıtlar da vardır), Tampliye tarikatı İskoçya'daki varlığını 4 yüz yıl daha devam ettirmeyi başarmıştır."

Baigent, Leigh & Lincoln, The Holy Blood and the Holy Grail

 

"1424 Yılındaki, kanlı Verneuil savaşında, Fransız ordusuna bağlı İskoç birlikleri büyük cesaret ve fedakarlık gösterdiler. Ancak, komutanları John Steward ile birlikte, neredeyse tümüyle yok edilmekten kurtulamadılar. Charles VII tarafından 1445 yılında kurulan yeni Fransız ordusu, her biri 660 kişiden oluşan 15 alaydan meydana gelmekteydi. Bu birliklerin arasında, İskoç Muhafız Alayının (Compagnie des Gendarmes Ecossais) özel bir konumu, askeri bir önceliği vardı. Örneğin, tüm geçit törenlerinde ilk sırayı onlar alıyorlardı. İskoç Alay komutanı da, Fransız Süvarileri Birinci Üstadı unvanına sahipti."

"1474 Yılında, bu İskoç birliğinin sayısı yeniden belirlendi: bir komutan yönetiminde 77 kişi Kraliyet Muhafız Birliğini oluştururken, bir diğer komutan yönetiminde 25 kişi kralın özel korumasını üstlendi. İskoç muhafızların tüm komutan ve subayları, her zaman için ve hiç eksiksiz olarak, St. Michael Tarikatı üyesiydiler. Bu tarikatın bir kolu sonradan İskoçya'da da kuruldu."

"İskoç muhafızlar, aslında tam bir neo-Tampliye kuruluşu olarak, Dizbağı, Yıldız ve Altın Post gibi diğer saf şövalye örgütlerinden çok üstündüler. Muhafızları oluşturan soylular, Tampliye geleneklerinin mirasçısıydı. Bu gelenekleri Fransa'ya geri getirip, iki yüz yıl sonra meyve vermesi için tekrar ekenler onlardı. Guise ve Lorraine hanedanları ile sürdürdükleri yakın ilişkiler de, onları Fransa'nın bir diğer ezoterik geleneğiyle temasa getiriyordu. Bu ezoterik gelenekler, Marie de Guise'in İskoç kralı James V. ile evlenmesi vasıtasıyla, İskoç topraklarında da gelişme zemini bulmuşlardı. Diğer taraftan, Fransa'dan ülkelerine dönen bazı muhafızlar da, bu inançların İskoçya'ya yayılmasını sağladılar. Sonuç olarak, ortaya çıkan amalgam, ilerde doğacak yeni bir örgütün, Masonların çekirdeğini oluşturuyordu."

Baigent, Leigh & Lincoln, The Temple and the Lodge

 

(5) Batı'ya, Amerika'ya

"Fransa'da, Tampliyeler'in inşa edip kontrol ettikleri yol şebekesinin haritasına bakıldığında, tüm uzun menzilli yolların tek bir noktada kesiştikleri hemen göze çarpar. Bu nokta Atlantik kıyısında bulunan La Rochelle liman kentidir. Bir körfezin içinde yer alan kent, tam bir doğal liman görünümündedir. Savunması da kolaydır. Tarikatın ilk yıllarından itibaren, La Rochelle Tampliyeler'in ilgisini çekmiş, örgütün buraya üslenmesiyle de hızla gelişmiştir. Tampliyeler La Rochelle'de çok sayıda gemiden oluşan bir filo bulundurmaktaydılar. Kuzeye doğru, İngiltere'ye ve Güneye doğru, Akdeniz ve kutsal topraklara yapılan seferlerin başlangıç noktası hep La Rochelle limanı olmuştur. Halbuki, La Rochelle coğrafî konumu açısından, Filistin'e yapılacak seferlerin başlangıç noktası olarak fazlasıyla kuzeyde kalmakta, aynı şekilde, İngiltere yolculukları için de, fazlasıyla güneye düşmektedir. Aslında Britanya adalarına hızlı ve kolay ulaşmak için, kuzey Fransa'da çok daha uygun limanlar bulunmaktadır."

"Bu bakımdan, La Rochelle limanının Tampliyeler için, çok daha özel bir anlamı olması gerekir. Liman kenti, basit bir Tampliye karargâhı olmaktan çok, örgütün taşra merkezi niteliğindedir. Yıllar boyunca, nüfus hızla artmış ve kent dikkati çeken bir gelişme göstermiştir. Eğer, ne güney ve ne de kuzeye yapılan seferlere pek uygun değilse, La Rochelle hangi yöne yapılması düşünülen gemi yolculukları için en müsait konumdadır? Kentin coğrafî konumu nedeniyle bu soruya en akla yakın yanıt olarak şu geliyor: Tampliye gemileri La Rochelle'den yola çıkarak batıya doğru, Amerika kıtasına gidiyorlardı."

"1809 Yılında, Napoleon orduları Roma'yı işgal edince, Vatikan'ın gizli arşivlerinden alınan bazı belgeler Paris'e geri götürüldü. Bu belgeler arasında, Tampliyeler'in yargılanmaları ile ilgili soruşturma tutanakları da vardı. Bunlardan bir tanesi, Nemours bölge karargâhından Jean de Chalons'un itirafları, özellikle dikkat çekiciydi."

Johannes and Peter Fiebag, The Discovery of the Grail

KONUYLA İLGİLİ DİĞER YAZILAR:

Tampliyelerin Öyküsü - Bölüm 1

Bölüm 2 , Bölüm 3

Bölüm 4-, Bölüm 5

 

VİDEO (İngilizce):

The Knights Templars

 

KİTAPLAR

Ezoterik - Batıni Doktrinler Tarihi - Cihangir Gener 

Gizli Örgütler - Signier, Thomazo 

Tapınakçılar 

Tapınak Şövalyeleri - Piers Paul Read

Tapınak Şövalyelerinin Tarihi - M.Barber

Savaşçı Keşişler Tarikatı Tapınak Şövalyeleri -Baigent, Leigh & Lincoln

Tapınak Şövalyelerinin Gizli Tarih - Picknet & Prince

Kutsal Kan Kutsal Kase-Tapınak Şövalyeleri 2 - Baigent 

Mesihin Mirası-Tapınak Şövalyeleri 3 - Michael Baigent    

Tapınak Şovalyeleri - Musatafa Karaca 

Bir Ortaçağ Mafyası: Tapınakçılar-Enis Tezcan

Vatikan Ve Tapınak Şovalyeleri - Aytunç Altındal  
 

"Baskından önceki gece, 12 Ekim 1307 Perşembe gecesi, Gerard de Villiers komutasında 50 atlının, saman yüklü üç araba ile Paris'ten ayrıldıklarını bizzat gördüm. Arabalara gizlenmiş sandıklarda, örgütün tüm hazinesi vardı. Batıya doğru, denize yöneldiler; tarikatın on sekiz gemisi onları taşımak için kıyıda hazır bekliyordu."

Jean de Chalons

 

(6) Mason Kardeşler

"Diğer Büyük Üstatlar gibi, Jacques de Molay da, belgeleri imzalarken "Magister Templi" (Tapınak Üstadı) unvanını kullanırdı. Süleyman Tapınağından adını alan bu yeni tapınak, Tampliye üstatlarının öldürülmesi nedeniyle tamamlanamadı. Üstatları sonunda öldüren, ama öldürmeden önce sırlarını alabilmek için işkence eden üç katil vardı. Jubelo, Jubela ve Jubelum (Süleyman Mabedinin mimarı Hiram'ı öldüren katiller) değildi bunlar; bu katiller, IV. Philip, V. Clement ve Hospitalye tarikatıydı."

John J. Robinson, Born in Blood

 

"Süleyman Mabedini yeniden inşa etmeyi amaçlayan Tampliyeler, kendilerine örnek olarak, Eski Ahit'teki, bir elinde kılıç, bir elinde mala ile çalışan Zorobabel'in savaşçı-duvarcılarını seçmişlerdi."

"Tampliyeler'in en önde gelen simgeleri kılıç ve malaydı. Sonradan, bilindiği gibi, Tampliyeler kendilerini Mason Kardeşliği adı altında gizlediler."

General Albert Pike, Morals and Dogma

 

"Tampliye şövalyeleri tarikatı, başlangıcından itibaren, Roma'nın tiara'sına (Papanın giydiği başlık) ve kralların taçlarına karşı çıkma davasına kendini adamıştı. Tüm tarikat yöneticileri sapkın kabalacı gnostik inançlara sahiptiler. Zaten, gnostiklerin babası Yuhanna'nın kendisi değil miydi? İsa'nın Kelâm olduğunu reddeden kendi mezhebini korumak için yazdıkları, İncil'in ruhunu tümüyle yanlış anlayıp yorumladığını ortaya koymaktadır. Kaba bir tahminle kökenleri Dionysos işçilerine ya da alman taş ustalarına bağlanabilen Masonlar, işte bu nedenle, İncilci Yuhanna'yı kendilerine pir olarak kabul ederler. Ancak, Roma'nın kuşkularını uyandırmamak için, İncilci Yuhanna'yı Johannit sapkınlığının başı Vaftizci Yuhanna ile bağdaştırarak, kendilerini hem kabalacıların hem de Esseneler'in evlâdı olarak ilân ederler."

Pio Nono, Against Free Masons

© 2004 hermetics.org

[Bölüm 1][Bölüm 2][Bölüm 3][Bölüm 4][Ana Sayfa ][Yazılar