Düşüncenin Gücü

 Yazan Dion Fortune

 Çeviren Edanur Gündüz - Translation Copyright © 2023 hermetics.org

 

Ezoterik bilim, ona adanmış insanların çoğu tarafından bir tür zihin jimnastiği olarak kabul edilir. Onun esas ve temel gerçeklerinin günlük hayatta da uygulanması çok az geliştirilmiş bir alandır. Görünmeyen varoluş formlarının gerçekliğini kabul ediyoruz, kozmik yasaları anlıyoruz, işte bu noktada bilgilerimizi dünyadaki günlük yaşamlarımızla ilgili olarak ne kadar az kullandığımız şaşırtıcıdır. Daha yüksek aydınlanma için mücadele eden on okültist içerisinden zaten bildiği şeyleri günlük hayatına uygulayan birini bulmanız pek mümkün değildir.

Yeni Düşünce hareketi* gerçekten de deneysel okültizmdir. Bu hareketin öğrencileri, ezoteristlerin teori olarak bildiği şeyleri deneyimleyerek bulmuşlardır. Bu kardeş bilimlerin takipçileri arasındaki fark, ezoteristin makrokozmosla ilgili ilkeleri bir bütün olarak kavraması, ancak kendi kişiliğinin mikrokozmosu ile ilgili olarak onlardan yararlanmamasıdır; oysa Yeni Düşünce öğrencisi, bu gerçeklerin bilimsel ve felsefi yönleri ile çok az ilgilenir ancak onları günlük yaşamda iyi bir şekilde kullanır. Bu iki bakış açısını ve yöntemi birleştirebilirsek, kötülükle ve ıstırapla savaşmak ve Tanrı'nın Krallığının yeryüzüne gelişini hızlandırmak için cephaneliğimize eklenen çok güçlü bir silahımız olacaktır.

Bilge adam, kendisine bir şeyler öğretebilecek herkesten bu şeyleri öğrenme konusunda isteklidir; bariz olana ısrarla gözlerini kapatan aptal olandır. Aklını çalıştıran sonuçlarını alacaktır. Neden biz de onun yöntemlerini, varoluşun fiziküstü planlarının yasaları ve bu planlarda işleyen kuvvetler hakkındaki bilgilerimizin ışığında incelemeyelim ki?

Yeni Düşünce öğrencisi zihnini disipline eder; imajinasyonu için zehirli olduğu kanıtlanmış bir şeyin hayal gücü üzerinde yaşamasına izin vermez. Daha yüksek bir zeminde karşılaştırma yapmak gerekirse, zihnin zeki bir köpek kadar eğitim yeteneğine sahip olduğu ona söylenir ve kısa süre sonra bizzat kendisi de bunu kanıtlar. Bu nedenle, duygusal dürtülerinin emriyle başıboş dolaşmak ve akıllıca olmayan birçok şeyi yapmak yerine, yüksek benliğinin amaçları doğrultusunda çalışabilmesi için zihnini disipline eder ve eğitir.

Bir duygunun ifade edilmediği için hükümsüz olmayacağını bilir. O, dile getirilmeyen bir düşüncenin, konuşulan ya da yazılan bir söz kadar etkili olduğunu bilir. Bu nedenle, önce aklına istemediği şeyleri düşünmesini yasaklar, sonra da kesin olarak arzu ettiği şeyleri düşünmesini emreder. Bu şekilde, planladığı şeyi gerçekleştirmek için işleyen güçleri harekete geçirir.

Bu süreci ezoterik bilimin diline çevirelim ve araştırmalarımızın bize aşina kıldığı yasalarla nasıl bir ilişkisi olduğunu görelim.

Açık olarak bu, düşünce formu güçlerinin bir uygulamasıdır. Astral maddenin görsel muhayyile tarafından farklı bir forma dönüştürülebileceğini ve bu formun görselleştirildiği netlik ve kararlılığa göre daha kısa veya daha uzun süre devam edeceğini biliyoruz. Bu düşünce formu duygular tarafından canlandırılırsa, kendi hesabına ayrı bir varlık haline gelir, donuk, yansıtılmış bir yaşamla donanır ve kendi doğası doğrultusunda hatırı sayılır bir zeka ve sebat yeteneğine sahip olur, ancak bu kendi doğasının doğrultusu dışında başka hiçbir şeye göre olmayacaktır.

Kendi hayatımızın bu izdüşümlerini, hayal gücümüzün bu çocuklarını durmaksızın yaratıyoruz, bu süreçte okült veya anormal hiçbir şey yok; her zaman oluyor, sadece biz bunun farkında değiliz. Akciğerlerimizden karbondioksit saldığımız gibi, zihnimizden de düşünce formları salıyoruz.

Bu düşünce formları iyi, güzel ve doğru olabilir; etrafımızda yalnızca kendi alanlarını değil, aynı zamanda bizi de derinden etkileyen yararlı bir düşünce atmosferi oluşturur. "Gül ve dünya da seninle birlikte gülsün; ağlarsan yalnız ağlarsın” sözü, her insanın etrafını saran düşünce aurasının gücünün sonuçlarının bir ifadesidir. Gelişmesine izin verdiğimiz hisler ne olursa olsun, bize tepki verir ve kendi titreşimlerini güçlendirir. Melankolik düşüncelere kapılarak kendimizi bir depresyon aurasıyla çevreleyebiliriz. Bu nedenle, bir yas döneminden sonra “hava değişimi” önerilir. Bize iyi gelen şey sadece havanın değişmesi değil, düşünce atmosferinin değişmesidir, çünkü böylece hüzünlü bir ortamdan ayrılırız. Yolun karşısındaki bir eve geçmek neredeyse aynı derecede faydalı olacaktır ya da aynı evde başka bir odaya geçmek bile tamamen etkisiz sayılmayacaktır.

Aşağıda bahsettiğim olayın da göstereceği gibi, bu düşünce atmosferi oldukça gerçek bir şeydir. Dramatik sanatlar öğrencisi olan bir arkadaşım, diksiyon konusunda fazladan özel ders alıyordu. Her zamanki derslerinden birine gitmişti, ancak içeride diploma alacaklar için diksiyon sınavı vardı ve bu süre boyunca beklemek zorunda kaldı. Son öğrenci de içeriden çıkar çıkmaz öğretmeni sahneye çıkıp dersine başlaması için onu çağırdı. O bir şeyleri ezberleme konusunda tecrübeliydi, aslında hem bir öğretmen hem de bir öğrenciydi, ve dersin onun için özel bir önemi yoktu. Ancak talihsiz adaylar tarafından az önce boşaltılan sahnede yerini alır almaz öyle bir paniğe kapıldı ki güçlükle konuşabilmişti.

Bu beklenmedik sahne korkusu deneyimi onu dehşete düşürmüş ve sebebi hakkında benim fikrimi sormuştu. Bunu açıklamak zor olmadı. Ona, tam yirmi kadar gergin kızın durup birbiri ardına titrediği yerde bir süre sonra kendisinin de durduğunu hatırlattım. Bu kızların arkalarında bıraktıkları gerginlik, düşünce atmosferine girmiş ve bu da arkadaşıma bulaşmıştı.

Bu deneyim çok önemli bir psişik gerçeği ortaya koymaktadır.

Düşüncenin bir yere bulaşma gücünü gösterir. Bu böyle olunca, düşüncenin lanetlemek kadar kutsamak için de güçlü olması gerektiği sonucu çıkmıyor mu? Endişelerimize ve içerlemelerimize yerleştirdiğimiz bu aynı özümsenmiş konsantrasyonu şükranımıza, sevincimize ve memnuniyetimize koyarsak eğer, odalarımız ruhani güneş ışığıyla dolup taşar.

İçinde yaşadığımız odaların atmosferini korumaya dikkat edersek, bu odalar bizim için ruhun huzur içinde yıkandığı ve sağlığına kavuştuğu sığınaklar haline gelebilirler. Her şey kendimize bağlıdır. Kötü düşüncelere kapılırsak, odalarımızı, her girdiğimizde bizi daha derin bir karanlığa sokan umutsuzluk bataklıkları haline getiririz.

İsyan etmelerine izin vermek yerine düşüncelerimizi kendimiz seçmeye karar vermeliyiz. Evlerimizi koruduğumuz kadar zihinsel atmosferimizi de dikkatli bir şekilde korumalıyız. Kötü fikirlerin veya iç karartıcı düşüncelerin zihnimizi doldurmasına izin vermekte ısrar edersek, hastalıklı bir kendine düşkünlükle bunların üzerlerine yoğunlaşırsak, "kendimizden uzaklaşmak" için can atmamıza ve diğer insanların bizden uzak durmasına neden olacak şekilde zihinsel atmosferimize bulaşmalarına da şaşırmamamız gerekir. Eğer istersek, nereye gidersek gidelim hoş karşılanmamıza neden olacak bir neşe, barış ve sevgi atmosferini bilinçli olarak kendimiz inşa edebiliriz. Odalarımıza giren her yorgun ruhu dinlendirecek ve yatıştıracak bir atmosfer yaratabiliriz. Kısacası, düşüncelerimizle bir şeyleri kutsayabilir veya lanetleyebiliriz.

* Yeni Düşünce hareketi, 19. yüzyılda ABD'de Phineas Quimby'nin öğretilerini takiben gelişen felsefi bir harekettir. Yeni Düşünce kavramı (bazen "Yüksek Düşünce" olarak da bilinir), Sonsuz Zekanın veya Tanrı'nın her yerde olduğu, ruhun gerçek şeylerin bir bütünü olduğu, gerçek insan benliğinin ilahi olduğu, ilahi düşüncenin iyilik için bir güç olduğu, hastalıkların zihinden kaynaklandığı fikirlerini destekler. Ve bu harekete göre “doğru düşünmenin” iyileştirici bir etkisi vardır.

 

 

[Ana Sayfa ][Yazılar