ÖLÜ DENİZ YAZMALARI

Yazan  Erhan Altunay

 

1947 yılında, Ölü Deniz Kıyısında Kumran'da, çobanlık yapan bir Bedevi'nin kaybolan hayvanlarını ararken girdiği bir mağarada bulduğu yazmalar bilim ve teoloji dünyasını alt üst etmişti. Tarihe Ölü Deniz Yazmaları olarak geçecek olan bu yazmaların sırrının çözülebildiğini söylemek için ise daha çok erkendir.   

Yazmaların 1947 yılında çoban tarafından bulunmasından sonra, bu yazmalar Kudüs Üniversitesi'nin eline geçmiş ve bu mağaralarda araştırmalar başlamıştır.  1958 yılına kadar süren çalışmalarda bir çok yazmanın yanı sıra arkeolojik başka bulgulara da rastlanmıştır.

10 yıl süresince 11 mağarada yapılan kazılar 800 kadar yazmanın ve bir çok parçanın gün ışığına çıkmasını sağlamıştır. Bunlar arasında Tevrat'ta geçen metinler bulunduğu kadar bulunmayanlar da mevcuttur. Bu metinlerin aşağı yukarı dörtte biri kadarı Tevrat'ta geçen metinlerdir. Bunların dışında kutsal metinlerin imitasyonları da söz konusudur. Ancak yazmaların pek çok yeri okunamadığı için bunları yeniden derlemek çok zor olmuş, bazı bölümler ise derlenemez şekilde bozulmuştur. 

Metinler daha çok deri üzerine yazılmış olmakla birlikte papirüs ve bakır üzerine yazılmış metinler de vardır. Bu metinlerin dilleri İbranice, Arami dili ve yerel dillerdir. Bu belgeler aynı zamanda bunları yazan topluluğun inançları ve yaşayışları hakkında da bilgi vermektedir. 

Bu metinleri bir Yahudi topluluğunun yazdığına kuşku yoktur. Bu topluluk genellikle Esseniler olarak düşünülmektedir. Metinlerin yazılış tarihleri de metinlerin bir topluluk tarafından yazıldığını ve saklandığını göstermektedir. Metinlerin en eskisi MÖ 250 en yenisi ise 68 tarihine tarihlenmektedir. 68 tarihi aynı zamanda Kudüs'e giden Roma ordularının Kumran kentini yıktıkları tarihtir. 

 

YAZMALARI KİMLER YAZDI ?

Yazmaların bir Yahudi tarikatına ait oldukları konusunda araştırmacılar görüş birliğine varmışlardır. En olası gözüken topluluk ise Esseniler olarak düşünülmektedir. Bu topluluğun Esseniler olup olmadığını bir kenara bırakıp yazmalara göre bu topluluğun kurallarına ve yaşayışına bakmakta fayda vardır.

Çıkan yazmaların arasında bu tarikatın kurallarını belirleyen yazmalar da vardır. Bunların arasında bu topluluğun Tanrı ile yeni bir ahit yaptığına ilişkin yazmalar da vardır.

Kanunlar yazmasında bu tarikatın kuralları ile ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olabiliyoruz. .Bunun dışında tarikat hakkında bilgi alabileceğimiz başka yazmalar da vardır.

Yazmalara göre bu topluluk İsrail halkından çıkma , katılmak isteyen ve akıl ve disiplin sınavlarını verebilen herkese açıktı.

Tarikata girenler için , artık  bu hayata başladığına ilişkin törenler yapılmaktaydı. Yeni girenler ayrıca günahlarını itiraf ediyor ve Tanrı'nın lutfunu talep ediyorlardı. Bu törenlerde ilgi çekici bir yön de Tanrı'nın adı yüceltilirken şeytan yani Belial yeriliyordu.

Yeni girenin tam olarak kabul edilmesi ise seneler sonra yaptığı işlere göre oluyordu.

Topluluk içinde ruhban sınıfının tam bir hegemonyası vardı. Ruhban sınıfı da kendi içinde bir hiyerarşiye tabii idi. Rahipler her sene yaptıklarına göre bir sıralamaya sokulmaktaydılar. Topluluğa girenler için ise her sene  neler yapacağı önceden belirlenmişti.

"Kardeş"ler arasında ise tam bir sevgi ortamı öngörülmekteydi. Herkes kardeşini kendi kadar sevmeli, etrafına iyilik yapmalıydı. Kötü davranışlar ise sert bir biçimde cezayı hak etmekteydi. 

Topluluğa girenler maddi zevklerden uzaklaşmak, bunların peşinden koşmamak zorundaydılar. Evlilik yasak olmamakla beraber sıkı kurallara bağlıydı.

Bu topluluk aynı zamanda “Kanun Evi” olarak da adlandırılıyordu. Yazmalara göre on kişiyi geçtiklerinde içlerinden birinin “gece ve gündüz” kanunları okuması gerekiyordu.

Kanunlara karşı koyanlar ise cezalandırılıyor ve topluluktan ihraç ediliyorlardı.

 

Törenler :

Topluluğa kabul edilen kişi tam bir yıl geçmeden bazı törenlere katılamıyordu.

Bu törenlerden en önemlisi ise arınma (purificatio) töreni idi. Bu tören vaftiz törenine benzeyen ve suyla yapılan bir törendi. Törenin ayrıntıları günümüze kadar ulaşmamıştır ; ancak Şam yazmasına göre suyun “kişiyi tam olarak kaplayacak” kadar olması gerektiğini biliyoruz. Bu töreni büyüsel bir tören olarak kabul etmemek gerekmektedir. Bu sembolik bir arınmadır. Zaten bu törenin etkili olabilmesi için kişinin kalbinin de temiz olması gerekmektedir.

Bir önemli tören de komünyon, topluluk yemeği idi. Yemek konseyden on kişi hazır bulununca toplanabiliyor ve ekmek ve şarabın kutsanmasıyla gerçekleşiyordu.

Bu iki önemli tören de farklı şekillerle de olsa Hristiyanlığa geçmiştir.

 

YAZMALARIN İÇERİĞİ

Daha önce de belirttiğimiz gibi 11 mağaradan çeşitli boyutlarda yazmalar çıkmıştır. Bu yazmalar dışında bölgede yaşayan Bedevilerden satın alınanlar yazmalar da vardır. Bu yazmalar içinde çok iyi korunanlara da rastlanmıştır, tamamen parçalanmış olanlara da.

Bu yazmaların konuları çeşitlidir. Bakır yazmalar dışında kalanları kısaca özetleyecek olursak  :  

-         Yaradılış (Tekvin bölümünün apokrif’i)

-         Kurallar

-         Işık oğulları ve Karanlık oğulları (İyi kötü mücadelesini anlatan yazılar)

-         Tevrat yorumları

-         İlahiler 

Ölü Deniz yazmaları içinde farklı konularda olanlar olsa da kabaca bu başlıklar altında toplanabilirler.

Bir envanter çıkartmak gerekirse, parçalı olarak 600 civarında yazma sözkonusudur. Bu yazmaların yaklaşık dörtte biri Tevrat metinleridir, hatta çoğu metinin bir çok kopyasına rastlanmıştır. Bu metinlerin arasında apokrif metinler de vardır.

Bulunan parçalardan bir bölümü de , 1896-1897 yıllarında Kahire’de bir sinagogda Salomon Schechter tarafından bulunan ve 1910’da yayımlanan yazmalarla aynı bölümleri içermektedir. Şam yazması ya da Şam Belgesi denilen bu belge de değerli bilgiler içermektedir.

 

Bakır rulolar

Ölü deniz yazmaları içinde en ilginç olanları da kuşkusuz bakır rulolardır. Bu ruloların diğer rulolardan olan farkı bakır olması dışında , topluluğun kuralları ya da inançlarından bahsetmemesi bunun yerine saklı bir hazine hakkında bilgi vermesidir.

Bu rulo’nun bir hazine hakkında bilgi vermesi , yazmaları araştıran ekibi de şaşırtmış, hatta bunu ilk tercüme eden John Marco Allegro’nun bunu basması bu ekip tarafından, define avcılarının hücum etmesi korkusuyla engellenmiştir.

Bu keşif bilim dünyasını da ikiye bölmüştür. Bir bölüm araştırmacı burada gerçekten bir hazine olduğunu savunurken  başkaları da bunun sembolik bir anlatım olduğunu iddia etmişlerdir.

Bunun gerçek hazine olduğunu iddia edenler bu hazinelerin birinci ya da ikinici tapınaktan geldiğini ve Esseniler tarafından saklandığını söylemektedirler.

Bunun tersini iddia edenler ise Kumran Essenileri’nin bu kadar zenginliğe sahip olamayacaklarını ve Kudüsteki toplulukla olan ilişkilerinin kötülüğünden, tapınaktaki hazineleri elde edemeyeceklerini söylemektedirler.

Bu hazinelerin gerçek anlamı ne olursa olsun bu hazineleri arayanlar, hatta bu hazineleri Tapınakçıların bulduğunu söyleyenler vardır. Ancak Roma’daki Titus’un zafer takına bakıldığında Romalıların hazineleri aldıkları görülmektedir. Buna karşılık olarak da bazı araştırmacılar asıl hazinelerin saklı kaldığını , Romalıların aldıklarının sadece göstermelik olduğunu iddia etmektedirler.

 

TOPLULUĞUN ÖĞRETİLERİ

Topluluk kaçınılmaz olarak Tevrat’da geçen ana kavramlara bağlı idi ancak yine de kendine özgü görüşler geliştirmişti.

Ölü Deniz yazmaları incelendiğinde , topluluğun kendine özgü doktrinleri ve topluluk kurallarının büyük ölçüde yazıya geçirildiği görülmüştür.

Topluluğun inanışına göre, topluluk kutsal yazılardaki gizemleri anlamış ve bunların sırrına ermektedir. Kurallar yazmasına göre Büyk üsdatın da görevi, bu yolu seçmiş topluluk üyelerine bu bilgileri almasında yardımcı olmaktır.

Bu şekli ile bu topluluk ezoterik karakterini göstermektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ezoterik öğretilerin aksine fazlasıyla yazılı metin bulunmasıdır. Ancak bulunan yazılı metinler, topluluğun sakladığı sırlarla ilgili olmaktan öte kuralları ve yorumları kapsamaktadırlar.

 

İyi – Kötü Karşıtlığı

Topluluğun öğretilerinde en ilgi çekici husus , Zerdüştlük’de olduğu gibi , iyi ve kötü güçlerin karşıtlığının önemli bir yer tutmasıdır.

İyi güçlere hükmeden güç topluluk tarafından “Işık Prensi” diye adlandırılmaktaydı. Onun emrindekiler ise “Işık oğulları” diye adlandırılmaktaydı. Onların karşısında ise kötü güçlere hükmeden “Karanlıkların Prensi” ya da “Belial” vardı. Emrindeki gçler ise “Karanlık Oğulları” olarak adlandırılıyordu.

Ölü Deniz yazmalarına göre, Tanrı insana iki tür ruh vermişti. Bir doğruluğun yolundan giderken ötekisi sapkınlık yolunu izliyordu. Bu yolların açıklaması da ilginçtir. Kurallar yazması şöyle anlatır :

Bir ışık kaynağından Doğruluk kökünü almaktadır,

Sapkınlık ise karanlıkların kaynağından,

Işık Prensi’nin elinde

Doğruluk oğullarının hükümdarlığı vardı,

Işık yolundan yürüyorlardı.

Karanlıklar Prensi ise

Sapkınlık oğullarının hükümdarlığını elinde bulunduruyordu,

Ve onlar Karanlıkların yolundan yürüyorlardı.” (Kurallar 3, 19-20)

Kralların dördüncü bölümünde de buna benzer ifadeler geçer. Yine Kurallar yazmasına göre Işık oğullarının işlediği günahların nedeni de Karanlıklar Prensidir.

Burada dikkat edilmesi gereken, Işık ve Karanlıklar Prensinin İyi ve kötü tanrılar olarak düşünülmemesi gerektiğidir. Çünkü her ikisi de Tanrı tarafından insanlar için yaradılmışlardır.

"Fakat Tanrı , Sapkınlığın sonunu önceden belirlemiştir.

Bu onun gizemi ve bilgeliğinin zaferidir.

Ve Tanrı yeniden geldiği vakit doğruluk sonsuza kadar hükmedecektir. “

Ancak iyi ve kötünün savaşı Tanrı’nın geleceği hüküm gününe kadar sürmektedir.

Bu bölümler bize, Hıristiyanlığın kökeni, daha başka bir deyişle Hıristiyanlıktaki Şeytan kavramının kökeni hakkında bilgi vermektedir.

Kişilerin Işık Oğullarına ya da Karanlık oğullarına katılmaları tamamen Tanrı’nın önceden yaptığı bir seçim olarak belirlenmiştir. Karanlık oğulları sonsuza kadar böyle kalacaktır. Işık oğulları ise yanlış yollara da sapabilirler. Ancak “Tanrı ve Işık Prensi bütün Işık oğullarının yardımına geleceklerdir.” (Kurallar 3, 24-25) . Böylece toplulukta Tanrı’nın onları kurtaracağına dair her zaman bir güven hüküm sürmektedir. Bu güven daha sonra Hıristiyanlık’ta da, İslam’da da karşımıza çıkacaktır.

Buradaki bir dikkat çekici nokta da , hüküm gününde ödüllendirilme ve cezalandırılma kavramlarıdır.

Hüküm günü geldiğinde “ölüler topraktan kalkacaklar” (Savaş Kuralları Yazması 12,5) ve son mücadele başlayacaktır. Seçilmiş olanlar ise sonsuz mutluluk dolu bir yaşamı yaşamı yaşayacaklardır. Karanlık oğulları ise , karanlıkların ateşi içinde tamamen yok olana kadar acılar içinde kıvranacaklardır. Kurallar yazmasında geçen bu bölümler de bize Hristiyanlığı ve İslam’ı anımsatmaktadır. 

 

Mesih beklentisi

Mesih beklentisi de  topluluğun doktrinlerinin önemli bir öğesidir.

Değişik tarihlere tarihlenen belgeler ışığında, Mesih beklentisi topluluğun tarihi boyunca da farklılık göstermiş , yukarıda adı geçen kavramlarla karışmıştır. Ancak genel olarak bu topluluğun bir beklenti içinde olduğunu ve zamanın sonuna gelindiğinini düşünüldüğünü söyleyebiliriz. Ancak Mesih kavramı topluluk yazmalarında oldukça karmaşıktır. Klasik mesih öğretisine bağlı kalınmakla birlikte mesih-rahip, mesih-kral ve aşağıda inceleyeceğimiz Adalet Üstadı kavramları birbirine karışmış bir haldedir. Mesih kavramı ile beraber Adalet Üstadı kavramının da, Adalet Üstadı’nın dönüşünün beklenmesinin de  büyük rol oynamış olduğu kesindir.

 

Adalet Üstadı

Yazmalarda geçen bir önemli kavram da “more hassedek” diye adlandırılan ve Adaletin Efendisi, Adalet Üsdatı ya da Adil olan, Adil Efendi diye tercüme edebileceğimiz kavramdır. Kumran topluluğunun inançlarına göre, bu kişi beklenen Mesih’den farklı bir kişi idi.

Bazı yazmalara göre Adalet Üsdatı, İsa’dan önce 180-60 yılları arasında bir dönemde yaşamış ve ölmüş biridir. Ancak dönüşü beklenmektedir. Burada şaşırtıcı olan Adalet Üsdatı ile İsa’nın hayatı arasındaki şaşırtıcı benzerliktir.

Ancak Adalet Üsdatı   hakkındaki bilgilerimiz oldukça kısıtlıdır.

Ölü Deniz yazmaları arasındaki Habakkuk yorumuna göre, Habakkuk kşiabı aslında Adalet Üsdatı’nı anlatmaktadır ve zamanın sonunun geldiğini haber vermek de Adalet Üsdatı’na düşmüştür: “Ve Tanrı son nesile neler olacağını yazmasını Habakkuk’a bildirdi. Dediklerine gelince; onu okuyan koşsun, bu Adalet Üsdatı’nı anlatmaktadır. Tanrı ona peygamberlerin sözlerinin sırrını açıklamıştır. “ Bu bölüm oldukça ilginçtir, çünkü Adalet Üsdatı direk olarak Tanrı’dan vahiy alıyor olarak gözükmektedir. Aslında burada Adalet Üsdatı Tanrı’dan vahiy alan biri olarak görülmekten öte, eski bilgileri yeniden derleyen biri olarak da görülebilir.

Burada bir başka dikkat çekici nokta da, Kumran topluluğu zamanında çok yaygın olan, zamanın sonunun geldiği düşüncesinin, Adalet Üsdatı tarafından ele alınıyor olmasıdır. Oysa Vaftizci Yahya da bu savla ortaya çıkmıştır. Burada Yahya’nın bu yazmaları bildiğini de düşünebiliriz, daha ileride göreceğimiz gibi de bu hiç de düşük bir olasılık değildir.

Zamanların sonunun geldiğini söyleyen Adalet Üsdatı, Habakkuk yorumuna göre etrafındaki insanların karşı koyması ile karşılaşmış ve onlar tarafından suçlanmış, hatta cezalandırılmıştır. Ancak metinde nasıl cezalandırıldığı yazmamaktadır.

Şam yazmasına göre ise Adalet Üstadı Tanrı’dan esin alan biri olmaktan öte, insanlara yol gösteren bir rehberdir.

 

KUMRAN TOPLULUĞUNUN KİMLİĞİ

Kumran topluluğunun döneminde varolan hangi Yahudi tarikatı ile ilşkili olduğu uzun zamandan beri tartışma konusudur.

Topluluğun belgelerinin yazım tarihlerinin yaklaşık MÖ 100 ılından MS 68 yılına kadar uzanması, ilk hristiyanlar da dahil olmak üzere dönem içinde varolan bütün Yahudi topluluklarının incelenmesini gerektirmektedir.

Dönemin toplulukları incelendiğinde, Kumran topluluğu ile en çok Esseniler arasında benzerlikler göze çarpmaktadır.

Esseniler hakkında bize bilgi verenlerin başında Flavius Josephus ve İskenderiyeli Philon gelir. Josephus, özellikle Yahudi Savaşı adlı eserinde Essenileri olabildiği ölçüde tanıtmıştır. Bu kitaptan, her ne kadar birebir yazmamış olsa da Ölü Deniz Yazmaları ile olan benzerlikleri gözlemleyebiliriz. Örneğin topluluğa kabul edilme sürecinde bu benzerlik göze çarpmaktadır :

Topluluğa girmek isteyenler hemen kabul edilmezler. Aday dışarıda bir yıl kadar bekler ; ancak ondan Esseni gibi davranmasını isterler […] Daha sonra, bu süre boyunca, [aday] kendini kontrol edebildiğini gösterir ve topluluğun yaşam tarzına daha da çok yaklaşır. Aday , arınma (purificatio) banyolarına da katılır. Ancak daha kabul edilmiş değildir. Sabrını gösterdikten sonra iki yıl boyunca karakteri incelenir ve eğer hak ediyorsa topluluk içine kabul edilir.”

Bunun dışında, topluluk içindeki hiyerarşi, din adamlarına gösterilen saygı, ortaklaşmacı yaşam hakkında bilgiler, temizlik ve adalet gibi kavramlar hakkındaki bilgiler, ezoterik bilgiler ve kutsal kitapların çalışılması , inançlar gibi bir çok konularda antik yazarların Esseniler hakkında verdikleri bilgiler  ve Ölü Deniz yazmaları arasında ortak yönler bulunmuştur.

Son zamanlarda yapılan araştırmalarda da Essenilerin Kumran’da yaşadığının ortaya çıkması , Kumran topluluğunun essenilerden oluştuğu yönündeki savları kuvvetlendirmiştir.

Biz de bu savlara sadık kalacağımızdan ve bunları çürütecek kanıtlar olmadığından ya da bulunamadığından Kumran topluluğunu Esseniler olarak kabul edeceğiz.

 

HIRİSTİYAN DİNİNİN KÖKENLERİ VE YAZMALAR

Yazmaların bulunması ve okunması Hıristiyanlığın orijinalliği konusunu da tartışmaya açmıştır. Hıristiyanlık ile ilk defa söylendiği iddia edilen savların bu yazmalarda varolması bu dinin tarihinin yeniden yazılması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Mesih sözcüğü köken olarak "yağlanmak" sözcüğünden gelmektedir. Eski İsrail krallarının tahta çıkarken yağlanmaları, gelecek olan kurtarıcının da yağlanacağını , kral olacağını düşündürtmüş ve gelecek olan kurtarıcı bu isimle anılmıştır. İsrailliler için gelecek olan kendilerini esaretten kurtarıp kral olacak bir Mesih'tir. Yeni bir kuracak kurtarıcı hiçbir Yahudi'nin beklentisi olmamıştır.

İlk yapılan çalışmalar toplulukta iki Mesih beklentisi olduğunu göstermiştir. Bunlardan birincisi Aaron Mesih'i ötekisi de İsrail Mesih'idir. Ancak daha sonra açığa çıkan yazmalarda bu ayrılık ortadan kalkmış ve tek Mesih beklentisi belirgin olarak tespit edilmiştir.

Yazmalarda geçen bir ilginç terim de Tanrı'nın Oğlu terimidir. Hıristiyanlıkla birlikte ortaya çıktığı sanılan bu terim yazmalarda mevcuttur. Arami Apokalipsi diye adlandırılan yazmalarda 4Q246 olarak numaralandıran metinde bu terim bütün açıklığı ile geçer : " O Dünyada büyük olacak […] Ve onun adı Tanrı'ını Oğlu olacak ve onu En Yüksek Olanın oğlu diye çağıracaklar.[…] Onun krallığı sonsuz krallık olacak ve yolu gerçeğin yolu olacak. […]O dünya yüzüne barış getirecek. […] Yüce Tanrı onun efendisi olacak . […] Onun hükümdarlığı sonsuz hükümdarlık olacak. "

Bu metin aynı zamanda Luka İncili ile de büyük paralellik göstermektedir : "Melek ona 'Korkma Meryem' dedi, 'Sen Tanrı'nın lutfuna eriştin. Bak gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine en yüce olanın oğlu denecek. Rab Tanrı ona atası Davut'un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir.' "

Aslında "Tanrı'nın Oğlu" deyiminin İsa'dan önce karşımıza çıkması bu kadar şaşırtıcı olmamalıdır ; çünkü eski Mısır'dan, Mezopotamya'dan Roma'ya kadar yöneticiler kendilerini Tanrı soyundan gelen ya da Tanrı'nın oğlu olarak adlandırmışlardır. 

İsa’nın Essenilerle olan ilişkisi hakkında elimizde daha bir  çok ipucu vardır. İncil’de İsa hakkında geçen bir çok bölüm ile Ölü Deniz yazmaları arasında ilşki vardır. Bunlardan bazılarını incelersek :

-         İsa’nın son yemeği , Essenilerin komünyon yemeği ile bağlantılıdır. Ölü Deniz yazmalarında , toplanıldığı zaman şarap ve ekmekle nasıl yemek yendiği ayrıntıları ile belirilmiştir. Hatta bu toplulukta , şarap ve ekmeğin kutsanması ile yemeğe başlanır.

-         Eski bir geleneğe göre İsa Salı akşamı Paskalya yemeğini yemiş, aynı gece tutuklanmış, ve Cuma günü çarmıha gerilmiştir. Esseni takvimine göre ise yıl 364 gün idi ve 52 haftaya bölünmüştü. Buna göre her yıl , bayramlar aynı güne düşmekteydi. Esseni gelenğine göre de bu bayram (Fısıh/Hamursuz) Çarşamba gününe düşmektedir. Dolayısıyla da yemeği Salı akşamı yenmektedir. Öyleyse İsa ya da İncil yazarları bu geleneği izlemişlerdir.

-         İsa etrafında on iki havari toplamıştır. Kumran topluluğunda da yüksek konsey on iki kişiden oluşmaktadır. Bu aynı zamanda on iki kabilenin bir sembolüdür.

-         Sayılarla ilgili bir başka sembol de Markos’da geçer : “İsa onlara, küme küme yeşil çimenlerin üzerine oturmalarını buyurdu. Halk, yüzer, ellişer kişilik bölükler halinde oturdu.” (6 , 39-40) . Aynı düzen Ölü Deniz yazmalarında da geçer : “Bütün herkes düzen halinde geçecek , herkes birbiri arkasına yüzer yüzer, ellişer ellişer, onar onar.” Bu düzen şekli bir tür ritüelik şekildir. O zaman İsa’yı karşılamaya gelen ve İsa’nın ders verdiği kalabalığın Essenilerden oluştuğu da söylenebilir. Ne türlü düşünürsek düşünelim Ölü Deniz yazmaları ile olan bağlantı açıktır.

İncillerden bize ulaşan İsa ile ilgili bilgiler onun Kumran topluluğu ile ilişkisi olduğunu , hatta bir Esseni olduğunu düşündürtmektedir. Ancak onun Esseni olmadığını da düşündürecek olaylar vardır.

İsa’nın davranışları Essenilere aykırıdır. Özellikle İsa’nın “temiz olmayanlarla” ya da “günahkârlarla” yemek yemesi, yemeği ritüel gibi gören ve temizlenmeyi şart koşan  Esseni düşüncesine aykırıdır.

Bir önemli ayrım da Esseni düşüncesinin ezoterik ve inisiyasyona dayalı olmasına rağmeni İsa’nın halkın içinden, seçim yapmadan müritlerini toplamasıdır.

Ancak burada, İsa’nın Esseniler içinden çıkan, onların düşüncesini ortaya koyan ancak uygulamalarına karşı çıkan bir “sapkın” olduğunu düşünebiliriz.

İncil'de adı geçen kişiler içinde Esseni olduğu düşünülen sadece İsa değildir.

  

Ölü Deniz Yazmaları ve Vaftizci Yahya

Vaftizci Yahya İncil’de geçen en ilginç kişiliklerden birisidir. İncil’in Ölü Deniz Yazmaları ile beraber okunması Yahya’nın da bu topluluktan biri olduğunu düşündürtmektedir.

Yahya’nın Esseni olduğu görüşü çok defalar ortaya atılmıştı. Eğr Ölü Deniz Yazmalarını Essenilere maledersek bu görüş daha da desteklenmektedir. 

İlk olarak bu topluluğun bulunduğu yerle Yahya’nın ortaya çıktığı yer arasında coğafi bir yakınlık vardır. Luka’ya göre “Tanrı, sözünü çölde bulunan Zekeriya oğlu Yahya’ya duyurdu.” (Luka 3,2) Burada çöl sözünden belli bir coğrafi onumu da anlayabiliriz, başka bir deyişle çöl burada Kumran ya da Esseni topluluklarının yaşadığı yer anlamında alınabilir. Buna göre Yahya toplulukla birlikteyken Tanrı’nın sözünü duyduğunu iddia etmiş olabilir. Ayrıca İşaya’da da (40,3) “Çölde Rabbin yolunu hazırlayın” demesi bütün dindar Yahudi topluluklarını çöle yöneltmişti. Bu ifade Ölü Deniz yazmalarında da geçmektedir.

Yahya’nın ailesinin de ruhban sınıfından gelmesi de Yahya’nın bu konuda eğitim almış olma olasılığını güçlendirmektedir. Öte yandan Yahya’nın doğumunda babası Zekeriya’nın şükran ilahisinde ( Luka 1,67-80) geçen bir çok motif de aynı zamanda Ölü Deniz yazmalarında geçmektedir . 

Matta’ya göre (3,4) “Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deriden kuşağı vardı. Tek yediği, çakirge ve yaban balıydı. “ Aynı şekilde , Ölü Deniz yazmalarında da (Şam Belgesi) , çekirge yendiği yazmaktadır.

Yahay ile Esseniler arasındaki bir ilginç bağ da Yahya’nın söylediklerindedir. Matta’ya göre,  Kudüs'ün, bütün Yahudiye'nin ve tüm Şeria nehri yöresinin halkı ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria nehrinde vaftiz ediliyordu. Ne var ki, Ferisilerle Sadukilerden birçok kişinin vaftiz olmak için kendisine geldiğini gören Yahya onlara şöyle seslendi: «Ey engerekler soyu! Gelecek olan gazaptan kaçmanız için sizi kim uyardı? Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin. Kendi kendinize, `Biz İbrahim'in soyundanız' diye düşünmeyin. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim'e şu taşlardan çocuk yaratacak güçtedir. Balta şimdiden ağaçların köküne dayanmıştır. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılacak. Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O'nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh'la ve ateşle vaftiz edecek. Yabası elindedir. Harman yerini temizleyecek, buğdayını toplayıp ambara yığacak, samanı sönmeyen ateşte yakacaktır.” (Matta 3, 5-12) .

Bu ifadelerle Ölü deniz yazmaları arasında büyük benzerlikler vardır. Burada belirtilen, gelecek olan gazap , hazırlanma ve Mesih’in gelişi Ölü Deniz yazmalarında geçen motiflerdir. Suyla vaftiz de , suyla temizleme de Kumran topluluğunun bir adetidir. Aynı şekilde ateşde yanma ve helak olma da Kumran topluluğunun yazılarında sıkça geçer. Bu motif ,aynı zamanda Petrus’un İkinci Mektubu’nda karşımıza çıkacaktır.  Kumran topluluğu da zamanın sonunun geldiğine inanmaktaydı.

Burada ilginç olan bir nokta da , döneminde , Josephus’un da belirttiği gibi, Ferisiler, Sudukiler ve Essenilerin bilinmesine rağmen Yahya’nın sadece ikisine atıfta bulunması ve İncillerde Essenilerin ihmal edilmesidir. Aslında bunun açıklaması basittir. Eğer Yahya ya da bu kitapları yazan kişiler kendilerini Esseni olarak kabul ediyorlarsa bu ismin-ya da kendilerini ne olarak adlandırıyorlarsa – kendi yazılı begelerinde geçmemesi doğaldır.

Yahya’nın hayatında da Essenilere benzeyen yönler vardır. Yahya’nın mayalı içki içmemesi, evlenmemesi ve dini bir hayat sürmesi Essenilerle olan benzerliğidir.

Ancak Yahya da, İsa’nın mesihliğinde gördüğümüz gibi, topluluğunu genişletmeye çalışmış ve öğretisini geniş kitlelere yaymaya uğraşmıştır. Bu ise Esseniler ya da Kumran topluluğunun prensiplerine aykırıdır. Aslında Yahya da bu topluluktan ayrılmış bir sapkın gibi görülebilir. 

 

İsa’dan sonra Esseni uygulamaları

İsa’dan sonra da İsa’nın yolunu izleyenler bazı Esseni adetlerini uygulamışlardır.

İlk Hristiyan topluluklarının ortaklaşmacı yapısı zaten Esseni topluluklarını anımsatmaktadır. Hiyerarşik olarak da benzer bir yapı vardır. Kumran topluluğunda,  on iki kişiden oluşan büyük konsey gibi ilk hristiyan topluluklarında , - on iki havari gibi- on iki kişilik piskopos heyeti vardı.

Bunu dışında Hristianlığın bir çok motifi ile – erken Hristiyanlıkta günde üç kez dua, vaftiz ve vaftizden sonra beyaz giyme, Şeytan – Essenilerin adetlerinin benzerliği de dikkat çekicidir.

Bu durum ilk Hristiyan  toplulukları ile Essenilerin arasındaki coğrafi yakınlık ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Aslında bu çok da yanlış değildir. İnzivaya çakilen Esseniler dışında, Filistin’de binlerce Esseninin yaşadığını Josephus’dan öğrenmekdeyiz. Ayrıca İsa’nın havarilerinin çoğunluğunun da Esseni olmadığını bilmekdeyiz. Ancak ister İsa’nın yetiştiği topluluk Esseniler olsun , ister sonradan katılsın, Hristiyanlığın kökeninde Esseniliğin olduğu bir gerçektir.

 

Essenilerin Pavlus üzerindeki etkisi

Esseni etkisi hakında söylenmesi gereken bir başka husus da Pavlus’un Essenilerdan etkilenmiş olabileceği hususudur. Pavlus’un bir çok ifadesi Ölü deniz yazmaları ile aynıdır.

Pavlus Korintlilere ikinci mektubunda şöyle der: “Üstün gücün bizden değil Tanrı’dan kaynaklandığı bilinsin diye biz bu hazineye toprak(kil) kaplar içinde sahibiz” (4,7). Yazmalarda ise bu ifade şöyle geçer: “Efendim, sana şükürler olsun, mucizeni tozla, kil vazo yaparak gösterdin” . Bu iki ifade arasındaki ilişki açıktır.

Pavlus’un Koloselilere mektubunda ise “Bizi kutsalların ışıktaki mirasına ortak olmaya yeterli kılan Baba’ya şükretmeniz için dua ediyoruz” (1,12)  diye bir bölüm vardır. Bu da yazmalardaki “ Tanrı onlara kutsalların mirasından pay verdi“ ifadesi ile benzerlik göstermektedir.

Yine aynı mektuptaki “O bizi karanlığın hükümranlığından kurtarıp sevgili oğlunun egemenliğine aktardı” (1,13) ifadesi de bize Ölü Deniz yazmalarında sıkça geçen ışık ve karanlık egemenliklerini anımsamaktadır.

Oysa ışık ve karanlık arasındaki bu mücadele Pavlus’un mektuplarında sıkça geçmektedir.

Romalılara Mektup’da şöyle denilmektedir: “Gece ilerlemiş, gündüz yaklaşmıştır. Bunun için, karanlığın işlerini üzerimizden sıyırıp atarak, ışığın silahlarını kuşanalım.”(13,12)  Burada Pavlus ile Kumran topluluğu arasındaki ilişki belirgin olarak gözükmektedir.

Işık ile karanlık arasındaki mücadele Pavlus ‘un Korintlilere ikinci mektubunda çok ilginç bir şekilde geçer : “İmansızlarla aynı boyunduruğa girmeyin. Çünkü doğrulukla fesadın ne ortaklığı, ışıkla karanlığın ne beraberliği olabilir? Mesih ile Belial arasında ne söz birliği , iman edenin iman etmeyenle ne paydaşlığı olailir? “ (6,14) Burada ışık ve karanlık çatışmasının yanında Mesih-Belial ikiliği de belirtilmiştir. Belial isminin İncil’de geçtiği tek yer burasıdır. Belial isminin Ölü Deniz Yazmalarında sık sık geçtiğini görmüştük. Pavlus da burada Kumran topluluğu tarafından büyük önem verilen bu ismi kullanarak bu toplulukla olan ilşikisi hakkında ipucu vermektedir.

Elçilerin İşlerinde ise Pavlus’a İsa tarafından şu sözler söylenmektedir: “Seni ulusların gözlerini açmak ve onları karanlıktan ışığa, Şeytan’ın hükümranlığından Tanrı’ya döndürmek için gönderiyorum. Öyle ki, bana iman ederek günahlarının affına kavuşsunlar ve kutsal kılınanların arasında yer alsınlar “ (26,17-18) Burada geçen ifadeler arasında “gözlerini açmak”, “karanlıktan ışığa” ve “kutsal kılınanlar” Ölü Deniz yazmalarında geçen ifadelerdir.

 

SONUÇ

Ölü Deniz yazmaları keşfinden itibaren büyük gürültü koparmış ve üzerinde bir çok teori üretilmiştir.

En dikkat çekici tarafı ise Hristiyanlığın kaynakları hakkındaki görüşlerin değişmesine neden olmasıdır.

Ancak bir öğretiye körü körüne inanan insanların özgün düşünerek kendi ianançlarını sorgulamadsı beklenemez. Bu yazmaları okuyan kişilerin çoğunluğunun din adamı ya da tarikat mensubu olması burada çıkarılan sonuçların herkese açıklanmasını engellemiştir. Aynı şekilde yazmaların bir bölümünün tercümeleri halka açıklanmamıştır ve sansürlenmiştir. Yazmaların yeni tercümelerinde 50’li yıllarda olan metinler dahi yoktur.

Bunun dışında bu yazmalara ulaşıp,onları okuduktan sonra dinden çıkan din adamları ya da okudukları ve tepkiler karşısında alkole sığınan John Strugnell gibi araştırmacılar da çıkmıştır.

Ölü Deniz yazmaları hakkında yapılacak tarafsız bir araştırma Hristiyanlık hakkındaki görüşlerimizi kökünden değiştireceği kesindir. Ancak içinde yaşadığımız yüzyıl bütün dogmaların yıkılacağı bir yüzyıl olacaktır ve Hristiyanlık da bundan nasibini alacaktır. 

 

KAYNAKÇA

ALLEGRO John Marco, The People of the Dead Sea Scrolls, Doubleday &Company Inc., New York, 1958

ALLEGRO John Marco, The Treasure of the Copper Scroll, Doubleday Anchor Books, New York, 1964

BAIGNENT Michael, LEIGH Richard, The Dead Sea Scrolls Deception, Touchstone, New York, 1991

DANILEOU Jean, Les Manuscrits de la Mer Morte et les Origines du Christianisme, Editions de l’Orante, Paris, 1974

EISENMAN Robert, James, the Brother of Jesus, Penguin Books, New York, 1998

FEATHER Robert, The Copper Scroll Decoded, Thorsons, London, 2000

GASTER Theodor H., The Dead Sea Scriptures, Doubleday Anchor Books, New York, 1956

LAPERROUSAZ E. M., Les Manuscrits de la Mer Morte, Presses Universitaires de France, Paris, 1984

SHANKS Hershel, The Mystery and Meaning of the Dead Sea Scrolls, Random house, New York, 1998

VERMES G., The Dead Sea Scrolls in English, Penguin Books, Middlesex, 1965

 

[Ana Sayfa ][Yazılar