[Ana Sayfa ][Yazılar] [Önceki][Sonraki] 

Kozmik Doktrin

Yazan Dion Fortune

İngilizce'den tercüme eden Güneş Davenport

10. BiLİNCİN BAŞLANGICI 

Ve Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde dolaştı,
ve Tanrı, 'Işık olsun dedi', ve Işık oldu... 

Daha önceki açıklamalarda, bir evrenin tezahür birimlerinin, yani atomların, nasıl ortaya çıktığını ve İlahi Gücün akım ve dalgalarının bu birimler arasında hareket ederek, Kozmos'un minyatür bir kopyasını nasıl oluşturduğunu gördük. Minyatür Kozmos'la aslı arasında tam bir benzerlik söz konusudur; sadece, bir evrendeki devreler daha küçük çaplı olup, daha hızlı bir ritme (tekrarlar dizisine) sahiptirler. 

Logos evriminin iki safhası şunlardır:

  1. Bir evrenin maddesinin gelişmesi.

  2. Akımların ve Işınların gelişmesi.


Bunlardan ilki, evreni oluşturan ham maddenin, ikincisi ise evrenin dayandığı çatının evrimiyle ilgili safhalardır.

Planlara ve altplanlara dağılmış olarak bulunan, herbiri yedi çeşit içeren, yedi farklı türde çok sayıda atom mevcuttur. 

Şimdi, Logos evriminin üçüncü safhası üzerinde duracağız. 

Bir evrimin başlangıcında, daha sonra evrenini oluşturacak olan kürenin içinde, Logos yalnızdır. Bu kürenin içinde başka bir varlık birimi olmadığı için, bilinci sadece kendisine yöneliktir. 

Görüldüğü gibi Logos, önce Kozmik, sonra öznel ve daha sonra ise nesnel bilinç kazanarak, ruh bilimcilerin, bilincin evrimiyle ilgili taşıdıkları nosyonu tersine çevirir. 

Logos şimdi, bilincinden aurasındaki bir bakıma Tanrı'nın aurası olarak kabul edilebilir bir düşünce formunun yayınlandığının farkındalığını kazanmıştır. 

Bir nesneyle ilgili farkındalık, Logos'un bilinçliliğinde bir reaksiyon yaratır. Böylece beliren özne nesne bağıntısı, yansıtılan Evrende de bir değişikliğe yol açar. Sonuç olarak Logos (veya Büyük Varlık) ile Logos bilinçliliğinin yansıması (ki henüz başlangıç aşamasındaki evreni ifade eder) arasında karşılıklı bir iletişim veya ilişki kurulmuş olur. 

Ancak, Logos'un bilinçliliğinin, kendi nesnelleştirdiği evrene ilişkin farkındalığıyla sınırlı olduğu düşünülmemelidir. Logos'un odaklaşmış bilinçliliği, veya bilinçli bilinçliliği sınırlıdır; çünkü bu tür bir bilinçlilik, ancak nesnelerin farkındalığı ve buna bağlı reaksiyonlarla kazanılabilir. Halbuki,Logos'un bilinçaltı, Kozmos'la ilgili farkındalığı taşır ve bilinçlilik, kendine temel ve fon teşkil eden bilinçaltından etkilenir. Kozmik dalgaların yükselip alçalması, dairesel hareketleri, Logos'un bilinçaltı üzerine tesir eder. Bunun sonucu olarak da Logos bilinçliliğinde ortaya çıkan duyumlar, derhal evreni yaratan projeksiyon üzerine yansır. 

Önce basit hareketler şeklinde olan, ama yavaş yavaş son derece kompleks bir nitelik kazanan, sonsuz sayıda reaksiyonlar zinciri ortaya çıkar. 

Tüm bu değışimler, oluşmakta olan evrenin atomik maddesini etkiler; elemanlarının yapısını ve niteliğini belirler. İşte bu tür karakteristik özellikler, daha sonra insanlar tarafından 'Doğa Kanunları' veya gözlemlenmiş ritimler olarak kabul edilmiştir. Böylece varlıkların doğası, Logos'un çevresindeki Kozmik koşullara gösterdiği reaksiyonlarla belirlenir ve sürekli değişim içindedir. Maddedeki değişimler, bir safha boyunca sürüp sonra yok olmazlar; maddenin bağlı olduğu atomik altplan varolduğu sürece devam ederler. Yaşamsal ve şekilsel evrimin yanısıra, maddenin evrimi de sürer gider. 

İster Kozmik, ister Logos'la ilgili olsun, evrimin her safhası, yeni tür bir etki ve tepki olayıyla başlar. Her tepki de, kaçınılmaz olarak, yeni tepkilere yol açar. Şöyle bir benzetme yapabiliriz: Bir dizi çanla yaratılabilecek melodilerin sayısını düşünün. Yeni bir çanın eklenmesi, varyasyonların sayısında büyük bir artışa neden olur. Bunun gibi, gelişen her yeni faktör, tezahürdeki çeşitliliği arttırır. Bu faktörün evrene katkısı en yüksek dereceye eriştiğinde, evrimin o safhası maksimum gelişme noktasına ulaşmıştır ve bir duraklama devresi başlar. Bu devrede Logos bilinçliliği, olanı özümsemeye çalışır ve bunun sonuncu olarak ortaya çıkan reaksiyon tekrar tezahür evrenine yansır. Tıpkı karşılıklı aynalarda oluşan yansımalar gibi, evrim de, Logos bilinçliliğinin kendi imajını yansıtması, gönderdiği imajın farkındalığına varıp reaksiyon göstermesi, reaksiyonun imajı etkilemesi şeklinde içiçe ve peşpeşe yansımalardan oluşan bir süreçtir.

Farkedeceğiniz üzere, Logos, yani özne, öznenin yansıtılan projeksiyonu veya kopyası da olsa, bir nesnenin farkına varmıştır. Bir öznenin, dışındaki bir nesneyle ilgili farkındalığı, ilgili nesnenin bilinçliliğinde, onun da dış bir varlığın farkında olmasını sağlayabilecek bir yansıma yaratır. Fakat, nesne, özneden farklı bir tezahür derecesinde olması dolayısıyla, öznenin farkındalığına varamaz. Sadece kendinin ve özneden kendine ulaşan tesirlerin farkındadır. Şu deyişi hatırlayın: 'Hiç kimse, hiç bir zaman Tanrı'yı göremez...' Tanrı, tezahür süreci devam eden hiç bir tezahür evreninde görülemez; sadece anlaşılabilir. 

Nesnel farkındalık, tezahür evreninin belli bir noktasına odaklanmamıştır. Sembolik bir anlatımla 'Merkezi Halka' olarak tanımlanabilen bir bölgenin etrafında dağılmıştır. Daha doğru, ama daha soyut bir ifadeyle, 'Kozmik Merkez'dekilere benzeyen atom türleri, en basit ve karmaşıklıktan en uzak yapılarıyla, bu farkındalığın temelini oluştururlar. Fakat burada iyi anlaşılması gereken nokta, farkındalığın atomik bir reaksiyon değil, güç veya yaşamla ile ilgili bir kavram olduğudur. Bir evrenin salt o evrenle ilgili ilk reaksiyonudur. Ne Logos'ta başlar, ne de O'na döner. Özneyle birlikte bir nesne ortaya çıkmıştır. 

Bilinçlilik, reaksiyon artı bellek olarak tanımlanabilir. Başka bir deyişle, belli bir maddede bir reaksiyon ortaya çıkar ve bu reaksiyon, farklı bir varlık türünde ikincil bir reaksiyon oluşturur. Bu iki varlık grubu arasındaki ilişki, bir evrendeki atomlarla Kozmos'daki atomlar veya bir evrenin formuyla Logos bilinci arasındaki ilişkiye paralellik gösterir. 

Diyebiliriz ki, özne kendisiyle ilgili düşünceler üretir ve bu düşünceler kendi aralarında tepkiler oluştururlar. Bu tepkiler, sembolik bir ifadeyle, uzayda iz bırakırlar ve nesnelerin sebep olduğu hareketin haricinde saf bir uzay hareketi yaratırlar. İşte bu saf hareket akımı, yani bir etkinin imajının, tezahürün farklı bir safhasında yeniden yaratılması, 'Bellek' kavramını doğurur. İki plan arasında bir reaksiyon formu olan farkındalıktan ayrı olarak bilinçlilik, bellek kavramına dayanır. 

O halde görüleceği üzere, evrenin dayandığı çatı veya form, üçüncü bir tezahür tipi için temel oluşturur: Kendiliğinden reaksiyonların tezahürü... 

[Ana Sayfa ][Yazılar] [Önceki][Sonraki]